İslamiyet’in temel ilkelerine dayanarak nefsi arıtıp ahlâkı güzelleştirerek dinî yaşama ve bu yolla Allah’a ulaşma düşüncesine tasavvuf adı verilir. 10. yüzyıldan sonra tekkelerin çevresinde gelişen tasavvuf düşüncesi dinî – tasavvufi bir halk şiiri anlayışının doğmasına yol açmıştır. Oluştuğu yer dikkate alınarak tekke edebiyatı olarak da adlandırılmıştır. Dinî ve tasavvuf içerikli şiirler hem divan edebiyatı hem de halk edebiyatı şairleri tarafından yazılmıştır. Kadrosunda divan ve saz şairleri de bulunan dinî tasavvufi halk şiiri, halk edebiyatı ile divan edebiyatı arasında yer alarak bu iki edebiyatı birbirine yaklaştıran, her iki edebiyatın hitap ettiği ayrı ayrı zümreleri birleştiren bir edebiyat köprüsü vazifesini görmüştür.
Dinî – Tasavvufi Halk Şiiri Genel Özellikleri
- Tasavvuf hareketi Türkler arasında ilk kez Türkistan’da Ahmet Yesevi ile başlamış, daha sonra onun dervişleri aracılığıyla Anadolu’ya yayılmıştır. Onun yolundan giden Yunus Emre, Hacı Bektaş-ı Velî gibi mutasavvıflar eserlerinde bu düşünceyi işlemişlerdir.
- Bu edebiyatın temel kaynağı İslam dinî ve tasavvuftur. Ayrıca dil, vezin ve nazım şekilleri gibi dış unsurlar bakımından çoğu zaman millî ruhu aksettirme yoluna gitmiştir.
- Tasavvufi halk şiiri geleneğinde sanatsal kaygı ikinci planda tutulmuş, daha çok tasavvuf düşüncesini ve dinsel değerleri yayma amacı güdülmüştür. Bu yönüyle bu tür şiirlerde didaktik unsurlar ağır basmaktadır.
- İslam dinî ve tasavvuf, Osmanlı toplumunun en önemli ortak paydasıdır. Herkesi ilgilendiren, ortak değerler etrafında oluşan temalar, yine herkesin anlayabileceği ortak, sade bir dille anlatıldığı için divan edebiyatı ve âşık edebiyatına göre daha fazla kişiye hitap etmiştir.
- Dinî- tasavvufi halk şiiri geleneği, toplumsal bir görev üstlenmiş, halkı aynı düşünce etrafında kenetlemiş, onların hoşgörü içinde bir arada yaşamalarında kilit rol oynamıştır. Özellikle Orta Asya’dan Anadolu’ya göçlerin sürdüğü ve Moğol istilasının birçok yeri kasıp kavurduğu dönemlerde, toplumda birlik, beraberlik ve düzenin oluşmasını yeniden sağlayarak Anadolu’nun vatan olmasında katkıda bulunmuştur. Yunus Emre, Hacı Bektaş Veli gibi mutasavvıf şairlerin ve diğer tekke erbabının toplumdaki birleştirici rolü sonraki yüzyıllarda da devam etmiştir. Bu şahsiyetler, tıpkı birer psikolog gibi toplumun manevi yönden kalkınmasını, toplumsal moral değerlerinin yüksek tutulmasını sağlayarak psikolojik, sosyolojik, ahlâki bozulma ve yıpranmalara engel olmuştur.
- Bu şiir geleneğinde öğreticilik de esas alındığından genellikle halkın anlayabileceği sade bir Türkçe kullanılmıştır. Dinî-tasavvufi kavramları ifade eden kelimeler bulunsa da bunlar Türkçenin genel karakterini değiştirecek oranda fazla değildir.
- Tekke edebiyatında hem hece hem aruz ölçüsü kullanılmıştır. Sadece hece veya sadece aruz ölçüsüyle yazanlar olduğu gibi her iki ölçüyle yazan şairler de vardır.
- Nazım birimi genellikle heceyle yazanlarda dörtlük, aruzla yazanlarda beyittir.
- Daha çok yarım ve tam uyak kullanılmıştır.
- Dinî-tasavvufi halk şiiri geleneğinin en yaygın nazım türü ilahidir. Bunun yanında nefes, nutuk, devriye, şathiye, methiye de bu şiir geleneği içinde değerlendirilir. Şiirler çoğunlukla tekkelerde zikir esnasında belli bir ezgiyle söylenmiştir.