Halk edebiyatının; anonim halk edebiyatı, aşık tarzı halk edebiyatı ve tekke-tasavvuf edebiyatı olmak üzere üç alt kolu vardır. Bunlardan tekke-tasavvuf edebiyatının kendine has nazım türleri bulunmaktadır. Bu yazımızda tekke tasavvuf şiiri nazım türlerinden biri olan şathiye hakkında bilgi verecek, “edebiyatta devriye nedir?” sorusuna örneklerle yanıt vereceğiz.
Devriyenin Genel Özellikleri
- Devriye; evrenin, insanın, canlı ve cansız bütün varlıkların yaratılışının kaynağını, nereden gelip nereye doğru gittiğini açıklayan şiirlerdir.
- Tasavvuftaki “devir” kavramına dayanır. Devir, Hz. Muhammet’in “Ben nebi iken Âdem su ile çamur arasındaydı” hadisi ile ilgilidir. Mutasavvıflara göre vücut halindeki Hz. Muhammet yeryüzüne sonradan gelmiştir. Halbuki ruh halindeki Muhammet ezelden beri vardır. Vakti gelen ruh maddi aleme iner. Yeryüzündeki yolculuğu tamamlanınca yine Allah’a döner.
- Ruh’un bu yolculuğunun iniş kısmına kavs-i nüzûl, yeniden Allah’a dönüşüne kavs-i urûc adı verilir.
- Edebiyatımızda genel olarak Alevî-Bektaşî şairler devriye söylemişlerdir. Devir kuramının son derece karmaşık olması ve İslâm dini esaslarının, bâtıni yorumlarla çatışır olması, bu türde Sünnî tarikatlara mensup şairlerin konunun hassasiyetini dikkate alarak devriye söylemekten uzak durmalarına neden olmuştur.
Devriye Örnekleri
Tekke tasavvuf edebiyatı nazım türü devriye hakkında örnekler aşağıda verilmiştir.
Örnek-I
Ey kardeşler ey yâranlar sorun bana kanda idim
Divânlar dinler isen diyivirem ezelî vatanda idim
Evvel dilimdeki budur Tanrı bir rasûl Hak’dürür
Anı böyle bilmez iken bir acep gümânda idim
Kaalü belâ dinilmeden tertip düzen eylenmeden
Hak’tan ayru değil idim ol ulu divânda idim
Eyyub ile derde esir inledim ben çektim cezâ
Belkıs ile hem taht üzre mühr-i Süleyman’da idim
Yunus ile balık beni çekti demeye yuttu beni
Zekerriya ile kaçtım Nuh ile tufanda idim
İsmail’e çaldım bıçak bıçak bana kâr etmedi
Hak beni azâd eyledi koç ile kurbânda idim
Yusuf ile bir kuyuda yattım bile çektim cezâ
Yakub ile çok ağladım bulunca efgânda idim
İsa ile Musâ ile sürdüm çıktım Tûr dağına
İbrahim ile Mekke’ye bünyâd bırakanda idim
Mi’râç gicesi Ahmed’in döndürdüm arşda na’linin
Üveys ile öründüm taç Mansur’la urganda idim
Ali ile saldım kılıç Ömer ile adl eyledim
On sekiz yıl Kaf dağında Hamza’yla meydânda idim
Yunus senin âşık canın ezelî âşıklar ile
Ol Allah’ın dergâhında cevlân ü seyrânda idim
Örnek-II
Ak süt iken kızıl kana karışıp
Emr-i Hak’la coşup cevlâna geldim
Geldi bir hışm ile ol Arap melek
Katre-i nâçizden ummâna geldim
Dedi bana ol dem “dînüke rabbek?”
Mâi cârî ile akıp yarışıp
“Aman yâ Muhammed nebî” diyerek
Geçtim o suâli âsâna geldim
Dokuz ay on gün batn-ı mâderde
Kudretten gözüme çekildi perde
Vaktim tamam olup âhiri yerde
Çıkıp ten donundan cihâna geldim
Nice bin yıl yattım türâb içre bil
Böyle emreylemiş o Rabb-ı Celil
Çalınıp bir nice Sûr-i İsrafil
Uyanıp kabrimde ben câna geldim
…
Gûşuma bir sadâ geldi akabî
Gördüm ki bir melek söyler
Titretir yerleri hışm u gazabı
Havf ile gafletten uyana geldim
Afveyle günâhım Gaffârü’z-zünûb
Arabî Setreyle uyûbum Settârü’l-uyûb
Bu Hüsnî cürmünü bilip utanıp
Yâ rabbi rahmet ü gufrâna geldim